18 Mart 2010 Perşembe

Kimseye Kaldırabileceğinden Fazla Yük Yükletilmez


Allah her insanı değişik olaylar ve kişileri vesile ederek farklı farklı denemelere tabi tutmaktadır. Ama bu noktada şunu belirtmek gerekir ki, Allah sonsuz adalet sahibidir ve kullarına karşı Halim (çok yumuşak olan)dir; insana gücünü aşan bir yükümlülük vermez. Bu, Allah'ın bir vaadidir:


Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz; elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar. (Müminun Suresi, 62)


İman edenler ve salih amellerde bulunanlar -ki Biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- onlar da cennetin ashabıdırlar. Onda sonsuz olarak kalacaklardır. (Araf Suresi, 42)


İnsanın dünya hayatında karşılaşabileceği her türlü ağır imtihan, hastalıklar, kazalar, maddi ve manevi sıkıntılar ve diğerleri onun kaldırabileceği sınırların içinde yer alan denemelerdir. Fakat kişi, güzel ahlakı ve sabrı değil de şeytanın özelliği olan isyanı ve nankörlüğü tercih ederse o zaman bu kendi seçimidir ve bu tavırlarından sorumlu tutulacaktır.

Zaman zaman meydana gelen olaylarda insan artık bir çıkış yolunun kalmadığını, herşeyin bittiğini, bunun aşamayacağı bir zorluk olduğunu düşünebilir. O olayda bir hayır olabileceğini unutarak isyankar bir tutum sergileyebilir. Ama bunlar aslında sadece şeytanın verdiği boş kuruntulardır. Samimi bir mümin şu gerçeği bilmelidir ki, karşılaştığı olay her ne olursa olsun, mutlaka güzel ahlak gösterebileceği ve sabredebileceği bir durum ile karşı karşıyadır. Umutsuzluğa kapılmak ise şeytandan gelen bir vesvesedir. Allah kullarına Kendi rahmetinden umut kesmemeyi şöyle emretmiştir:


Onlar bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah, dilediğine rızkı genişletip-yayar ve (dilediğine) kısar da. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Benden onlara) De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir." Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. (Zümer Suresi, 52-54)


Allah'ın yukarıdaki ayetlerle bildirdiği emrine uyan ve hayır düşünen insan yine ayetlerde bildirildiği gibi, hayırla karşılaşır; umut kesen ise yapayalnız ve yardımcısız kalır. Allah, Kendi rahmetinden umut kesenlerin inkarcılar olduğunu şöyle bildirmiştir:


Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı 'yok sayıp inkar edenler'; işte onlar, Benim rahmetimden umut kesmişlerdir; ve işte onlar, acı azap onlarındır. (Ankebut Suresi, 23)


. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez. (Yusuf Suresi, 87)


Mümin Allah'ın emri gereği asla umutsuzluğa kapılmamalı ve karşılaştığı olayları daha derinlemesine tefekkür etmelidir. Bir zorlukla karşılaştığında şunları düşünmelidir: Bu deneme esnasında kendi cesaretini, sabrını, şefkatini, dirayetini, vefasını, sadakatini, sevgisini, fedakarlığını bu dünyada seyrederek aslında kendine şahitlik etmektedir. Hafızasında kalan bilgi ile ahirete gittiğinde, bu güzel huylarına ve tavırlarına karşılık cennetin verildiğini anlaması ona ayrı bir haz ve zevk sebebi olacaktır. Zorlukları gören nefis onların yerine cennette verilen kolaylıkları ve nimetleri şuurlu, bilinçli, derin bir algı ile hissedecek ve dolayısıyla büyük bir zevk alacaktır. Unutmamalıdır ki, zoru bilmeyen, kolaylığın ne olduğunu anlayamaz; anlasa da zoru bilen insanın şuuru ve derinliği ile hissedemez. Bu yüzden müminin dünyada yaşadığı her zorluk, ahirette kendisi için büyük bir zevk kaynağı olacaktır.


Ayrıca dünyada sabırlı, akıllı, dirayetli, kolaylaştırıcı, makul, dengeli, affedici, şefkatli, sevgi dolu, güzel ahlaklı olmanın ayrı, derin bir imani zevki vardır. Bir mümin bu güzel özellikleri kendinde gördüğünde büyük bir zevk alır; başka müminlerin kendinden aldığı imani zevki hissetiğinde mümin ise bunlardan da ayrı bir zevk alır. Bu zevk, hoşnutluk ve güzellik Allah'ın izniyle cennette sonsuza kadar devam eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder