18 Mart 2010 Perşembe

Ölüm Bir Son Değil, Başlangıçtır


Ahiret inancı taşımayan veya inançları zayıf olan insanların ölüm ve ölümden sonraki yaşama bakış açıları son derece çarpıktır. Bundan dolayı yukarıda anlattığımız gibi ölümü hayırlı bir olay olarak değil, bir musibet olarak değerlendirirler. Ölen kişiyi bir daha asla göremeyeceklerini ve onun toprak olarak yok olduğunu düşünürler.


Oysa ölüm bir yokoluş değildir; aksine insanların asıl yurtları olan ahiret hayatına geçişleri için bir vesiledir. İnsanların, dünyada işledikleri iyiliklerin ve kötülüklerin karşılığını görecekleri hesap gününe yaklaştıkları bir olaydır. Ve istisnasız her insan ölüm anı ile karşılaşacaktır; ebedi yurt olan ahirete geçecektir. Bu, kimi insan için çok genç yaşlarda olabileceği gibi kimi insan içinde ileri yaşlarda olabilir. Ama sonuç olarak hiçbir insan yeryüzünde baki kalmayacaktır; insan yaşadığı her gün ölüm anına biraz daha yaklaşmaktadır. Bu yüzden ölümden kaçmaya çalışmak, ölümü düşünmemek, ölümü bir musibet olarak değerlendirmek son derece akılsızca bir davranıştır.


Bazı kişiler ise ahiret inançları olduğunu söylemelerine rağmen yine de ölen kişinin arkasından ağlamayı ve hüzünlenmeyi doğal karşılarlar. Halbuki Allah'ın adaleti sonsuzdur. Ölen kişi Rabbimiz'e hesabını verecek ve dünyada yaptığı herşeyin karşılığını misliyle alacaktır. Bu yüzden Allah'a ve ahiret gününe inanan, dünya hayatında Rabbimiz'in istediği gibi bir hayat yaşayan her insan için ölüm, sonsuz güzellikteki bir yaşamın kapısıdır. İman edenler için ölüm ebedi kurtuluşun başlangıcıdır. Ancak yeryüzünde büyüklenmiş, ahireti inkar etmiş, Allah'a hesap vereceğini göz ardı etmiş cahiliye insanları için ölüm, sonsuz bir azabın kapısıdır. Bu yüzden söz konusu insanların, ölümü bir hayır olarak değerlendirmeleri mümkün değildir.


Bu, tamamen zıt anlayış farklılığı nedeniyle, bir müminin ölümü ile karşılaşan diğer müminlerin tepkileri de cahiliye ahlakından ve hareketlerinden kesin olarak ayrılmaktadır. Çünkü cahiliye inancına göre olabilecek en kötü olay olarak değerlendirilen ölüm, müminler için yine bir hayır vesilesi olarak görülür. Müminler ölümü, Yüce Allah'ın aşağıdaki ayeti doğrultusunda değerlendirir:


Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, Allah'tan olan bir bağışlanma ve rahmet, onların bütün toplamakta olduklarından daha hayırlıdır. (Al-i İmran Suresi, 157)


Bu ayette görüldüğü gibi, müminlerin yaşamları gibi ölümleri de hayırlıdır. Özellikle Allah yolunda bir iş üzerindeyken ölen müminler için Allah Katında özel bir derece vardır. Bu nedenle şehitlik makamı aslında bir müminin şerefidir ve ahiretteki ecrini arttıracak hayırlı bir olaydır. Ahiret hayatını hedef edinen ve Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla yaşayan bir müminin yine Allah yolunda şehit olması son derece onur vericidir. Kuran'da haber verilmiş olan bu müjdeyi bilen müminler, bir başka mümin Allah rızasını kazanmak için çalışırken ölürse asla hüzne kapılmazlar. Tam tersine bu müminin ölümündeki hayırları ve güzellikleri görerek neşe ve mutluluk duyarlar. Hiç kuşku yok ki güzelliklerin en üstünü Allah'ın rızasını ve cennetini kazanmaktır. Uzun ve hayırlı ömür süren, bütün ibadetlerini yerine getiren örneğin, yalan söylemekten kaçınan, iyilik yapmaktan hoşlanan, adaletli davranan, zekatını veren, orucunu tutan, 5 vakit namazına titizlik gösteren, Allah'ın sınırlarına uyan bir müminin Allah Katında üstün bir değeri olduğu umulur.


Buna karşılık inkarcı toplulukların tamamının içine düştüğü bir yanılgı vardır ki o da kendilerine tanınan yaşam süresi ne kadar uzun olursa, bunun o kadar hayırlarına olduğunu zannetmeleridir.


Aşağıdaki ayette Allah bu konudaki gerçeği çok kesin bir biçimde açıklamaktadır:


O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, Biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azab vardır. (Al-i İmran Suresi, 178)


Bütün ideallerini ve yaşamlarını dünya hayatının geçici yararını elde etme amacı üzerine kuran cahiliye insanları ömürleri ne kadar uzun olursa o kadar çok dünyevi nimetlerden faydalanabileceklerini düşünürler. Böylece Allah'ı ve ahiret gününü tamamen unutarak yaşayan bu insanlar, boşa kullandıkları zamanın ahiret yaşamları için ne derece büyük önem taşıdığının şuuruna varmazlar. Oysa yukarıdaki ayette de bildirildiği gibi kendileri için hayır zannettikleri bu süre tamamen aleyhlerine işlemektedir.


Bu örnek üzerinde düşünen insan, hayır ve şer konusunu nasıl değerlendirmek gerektiğini, Allah'ın "hayır zannettiğiniz şer, şer zannettiğiniz hayır" (Bakara Suresi, 216) olabilir hükmünü çok daha derinlemesine kavrayabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder