Dünyanın Bir İmtihan Yeri Olduğunu Unutmak
Bir kısım insanlar yaşamlarının büyük bir bölümünün günlük hayatın akışı içinde, tesadüfler neticesinde geliştiğini zannederler. Fakat bu çarpık değerlendirme çok büyük bir yanılgıdır. Bir kişinin kanser olması veya bir yakınını trafik kazasında kaybetmesi gibi büyük olaylardan, yediği yemeğe veya giydiği kıyafete kadar herşey o kişinin kaderinde belirlenmiş özel olaylardır. Tüm bu olayları kişinin denenmesi için en ince ayrıntısına kadar Allah yaratmaktadır.
İşte, inananlarla inkarcılar arasındaki en temel fark bu noktada açığa çıkar. Müminler hem kendi başlarına gelen hem de çevrelerinde gerçekleşen olayları çok farklı bir bakış açısı ile değerlendirirler. Bu Kuran'da Allah'ın emrettiği şekilde düşünerek, her olayı bir deneme gözüyle değerlendirmedir. Dolayısıyla müminler karşılaştıkları her olayda sınandıklarının bilincinde olarak Allah'ı razı edecek davranışlar göstermeye gayret ederler.
Diğer taraftan Kuran ahlakını yaşamayan insanların pek çoğunun ulaşmaya çalıştığı çeşitli hedefler vardır. Bu hedefler genellikle, iyi bir okulda okumak, mutlu bir evlilik yapmak, çocuklarını evlendirmek, başarılı bir iş adamı olmak, yüksek bir mevkiye gelmek, zengin ve itibarlı bir insan olmak gibi konularda yoğunlaşır. Tüm bu sayılanlar makul isteklerdir ancak yanlış olan bu isteklere ulaşmayı bazı kişilerin hayatlarının en önemli gayesi haline getirmeleridir. Bu gibi insanların bütün planları ve uğraşıları bu dar çerçeve içindedir. Çünkü bu insanlar yaşamlarını sadece bu dünyadan ibaret zannetmektedirler. Oysa bu zan, çok büyük bir yanılgıdır. Bir insan hayatı boyunca her istediğini elde etmiş bile olsa, eninde sonunda yaşamı bir yerde noktalanacaktır. Ve gerçek sonsuz yaşam olan ahirete adım atacaktır. Dolayısıyla sadece dünyanın geçici süslerini kazanmaya yönelik bir hayat, Allah'ın dilemesi dışında boşa geçmiş bir hayattır.
Üstelik böyle bir hayatı kendine amaç edinmiş bir insanın dünyada da istediklerine eksiksiz olarak kavuşması mümkün değildir. Allah'ın yarattığı kanuna göre, dünya üzerindeki varlıklar zaman içerisinde bozulmaya uğrarlar. Zamanın yıpratıcı etkisi istisnasız herşey üzerinde etkisini gösterir. Örneğin çok güzel görünümlü, hoş kokulu bir meyve birkaç gün sonra yenmeyecek hale gelir; yıllarca çaba harcanarak elde edilen bir ev eninde sonunda eskir ve kullanılmaz duruma gelir. Ve en önemlisi dünyadaki herşey gibi insan bedeni de zaman içerisinde bozulmaya doğru hızla yol alır. Zamanın getirdiği yıpranmayı ve vücudun yaşlılığa olan geçişini, tüm insanlar yaşamak durumundadır. Saçların beyazlaması, belli bir yaştan sonra hücrelerin ölmeye başlaması, vücudu meydana getiren uzuvlarda ortaya çıkan aksamalar, derinin kırışması ve diğer pek çok alamet insanın ölüme yaklaştığını hatırlatan açık delillerdendir.
Yaşlanmanın yanı sıra insan ömrü, en iyi ihtimalle ortalama 60-70 yıldır ki karşılaşılan pek çok olay ile bu süreç daha da kısalabilir: Trafik kazası, ölümcül bir hastalık gibi faktörler insanın hiç beklemediği bir anda hayatını kaybetmesine neden olabilir. Önceki bölümde de söz ettiğimiz gibi, insan ne kadar ölümü düşünmemeye, onu aklından çıkarmaya çalışırsa çalışsın, kaçınılmaz sonla bir gün kendisi de karşılaşır. İster dünyanın en güzel insanı olsun, ister en zengini, isterse de en ünlüsü her insan ölüm gerçeğiyle yüz yüze gelir. Tüm hayatını harcayarak elde ettiği mallar, mülkler, evlatlar, dostlar onu ölümden koruyamaz. Bu gerçek Kuran'da şöyle haber verilir:
De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da müşahede edilebileni de bilene (Allah'a) döndürüleceksiniz. O da size yaptıklarınızı haber verecektir. (Cuma Suresi, 8)
Tüm bunlar tek bir gerçeği gösterir; dünya hayatı geçicidir ve insanın gerçek yurdu değildir. O halde insanın asıl hedefi bu dünya değil ahiret olmalıdır. Ayette şöyle buyrulur:
Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaı (kısa süreli faydalanması)dır. Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir. (Şura Suresi, 36)
Dünya hayatının geçici olduğu ve insanın da ölümlü bir bedene sahip olduğu bu kadar açıkken, üzerinde düşünülmesi gereken çok önemli bir konu ortaya çıkmaktadır. Bu konu ise, insanın yaratılış amacıdır. Allah, Kuran'da dünya hayatını yaratma amacını şöyle açıklamaktadır:
O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk Suresi, 2)
Allah, Kuran'daki pek çok ayet ile insanın yaratılış amacının Kendisi'ne kulluk etmek olduğunu ve dünya hayatının da iyi ile kötülerin birbirinden ayrılması için bir deneme mekanı olarak yaratıldığını bildirmiştir. Bu konudaki bir başka ayet şöyledir:
Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye. (Kehf Suresi, 7)
İnsan, hayatı boyunca sürekli olarak bir denemeye tabidir, hiçbir şey tesadüfen meydana gelmez. Eğer insan bunları kavrayamaz ve olayların Allah'tan bağımsız olarak geliştiğini zannederse o zaman çok büyük bir hataya düşmüş demektir. Çünkü hayatın akışı içinde gelişen tüm olaylar aslında Allah'ın bu kişiye özel olarak yaşattığı birer imtihandır. Ve insan bu imtihan karşısında vereceği tepkilerden, yapacağı davranışlardan sorumlu tutulur. Bu davranışları ve ahlakı sonsuz yaşamındaki konumunu belli edecektir. Büyük veya küçük hiçbir şeyin tesadüfen meydana gelmeyeceği, hepsinin Allah'ın o kişinin kaderinde takdir ettiği olaylar olduğu insanın aklından çıkarmaması gereken en önemli gerçeklerden biridir. İnsan bu gerçeği unutmadığı sürece karşılaştığı herşeyin kendisi için hayır dolu olduğunu da unutmaz. Çünkü herşey Allah'ın takdiri ile gerçekleşir. Bu durumda insan olaylardaki hayır ve hikmetleri görmek, kısacası herşeyi "hayra yormak" için öncelikle dünya hayatının imtihan yeri olduğunu aklından çıkarmaması gereklidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder